İstiklal Yolu (Independence Way)

Kültür Rotalarından: Atatürk ve İstiklal Yolu

Yayın tarihi: Kelime sayısı: 2434

İstiklal Mücadelesi boyunca, Anadolu’da işgale uğramamış tek bölge olan Karadeniz ve bu bölgede Anadolu’nun dışarı açılabileceği tek güvenli yer olan Kastamonu İnebolu Limanı ile başlayan bir destan üzerine kurulu İstiklal Yolu. Attığınız her adımda, sürekli yürüyüş boyunca tarih içerisindeki karakterleri düşünüyorsunuz. Dik çıkışlardan, dar ve engebeli yollardan kış şartlarında Ankara’ya kağnılarla, küfelerle, kimi zaman da omuzlarda cephaneler ulaştırtırmış. Şerife Bacı, Halime Çavuş, Hafız Selman İzbeli gibi kadın kahramanlarıyla destanlara konu olmuş Kastamonu. Aslında İnebolu’dan Ankara’ya kadar uzanıyor yol. Ancak, en azından şimdilik, İnebolu’dan Kastamonu Cumhuriyet Meydanı’na kadar olan yol işaretli. Yolun çoğu günümüze kadar bir şekilde varlığını korumuş. Fakat bazı bölümleri çitlerle, duvarlarla, çukurlarla, fabrika ve maden alanlarıyla değiştirilmiş, kapatılmış ya da silinmiş.

Milli mücadelenin kilometre taşlarından biri olan İstiklal Yolu‘nun, yeniden canlandırılarak bir yürüyüş ve bisiklet rotası haline getirilmesi çalışması Kastamonu Valiliği’nin bir projesi olarak başlatılmış. Dönemin Valisi, Nurullah Çakır’ın çabalarıyla şekillenen rota Likya ve St. Paul Yolu‘ndan sonra Türkiye’nin en uzun üçüncü yürüyüş yolu olma özelliğine de sahip. Çoğunluğu orman içinden geçen, kağnı yollarından oluşan rota içerisinde Küre ve Seydiler merkezi noktalar olarak dinlenme ve konaklama için tercih edilebilir. Her yıl geleneksel yürüyüşlere ev sahipliği yapan rota için önerebileceğim sezon Nisan-Eylül arası. Rotanın solo yürüyüş için çok uygun olduğunu söyleyemem. Özellikle işaretlerin bir çoğunun silinmiş, taşınmış, hasar görmüş olduğu düşünülürse, kesinlikle iyi bir planlama yapmanız ve daha öncesinde uzun doğa yürüyüşleri gerçekleştirmiş olmanız faydalı olacaktır.

Rotaya Dair Notlar ve Haritalar

İstiklal Yolu – 1. Gün: İnebolu’dan Küre’ye

İnebolu

Biraz geç de olsa İnebolu Otogar’dan inip balıkçı teknelerinin barınağı olan limanın hemen karşısındaki Türk Ocağı binasının önüne doğru koyuldum. Oldukça sakin, sevimli bir hali var İnebolu’nun. Arada göze çarpan tepeler, dağlar arasında aşı boyasıyla renklenmiş ahşap evler oldukça hoş bir görüntü oluşturuyor. TÜİK verilerine göre 20.000’in biraz üzerinde bir nüfusa sahip İnebolu 302 km²’lik bir alanda yer almakta. Kıyıya paralel uzanan İsfendiyar (Küre) genç kıvrım dağlarının kuzey eteklerinde yer alan ilçenin merkezinde yer alan çeşmeden suyumu doldurup, hızlı bir kahvaltıyla birlikte rotaya başladım.

Rotanın yaklaşık ilk 1 saati araç yolu (Abdurrahman Paşa Caddesi) üzerinden ilerliyor ve tekrar otogarın önünden devam ediyor. İkiçay Köprüsü geçişiyle birlikte Kastamonu-İnebolu Yolu’na bağlanmış oluyorsunuz. İnebolu çıkışındaki Taşoluk Köyü’ne girişinizle birlikte artık yürüyüşün en keyifli adımlarını atmaya başlıyorsunuz. Yaklaşık 4 saatlik bir çıkışın ardından 970 metre civarında bir yüksekliğe ulaşıyor yol.

Kimi zaman tekrar Kastamonu-İnebolu’na bağlansa da çoğunluk orman içi ve kağnı yollarından oluşuyor. Orman içlerine dağılmış yerleşim alanlarına, gümelelere (avcı kulübeleri), evler ve okullara göz atıyorsunuz. Yukarıçaylı Köyü, Çuhadoruğu, Ayva, Soğukpınar, Adar ve Beyler Köyleri’ni, ahşap evleri ve sayvanları geçip Almanlar tarafından 1952 yılında kurulan İnebolu-Küre arasındaki teleferik hattına uğruyorsunuz. Bakır madeniyle liman arasındaki taşıma işlemi için kurulan sistem kamyonculukla birlikte çok zamandır artıl kalmış durumda. Ara ara tartışmalar içerisinde kısa sürekli gündem olsa da tekrar hayata geçirilmesi, teleferik olarak kullanılması gibi bir ihtimal yakın zaman için öngörülmüyor denebilir. Çuhadoruğu’ndan İkiçay Vadisi, Karacehennem Boğazı, Yusuf Mahallesi, Alacık Yolu derken Küre’ye ulaşıveriyorsunuz. Küre İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne uğruyorum. Telefonu uçak modunda kullanmam nedeniye gün içerisinde sıklıkla arayıp ulaşamadıklarını öğreniyorum. Ardından, Küre İlçe Jandarma Komutanlığı’ndan bir arkadaş daha gelip aynı şeyi söylüyor. Karşılıklı sohbet edip, yorgunluk çayı içiyoruz. Solo olarak yürüyor olmamla ilgili sorular ardı ardına geliyor. En çok sorular soru, “korkmuyor musun?” (başka bir yazının konusu)

İstiklal Yolu – 2. Gün: Küre’den Seydiler’e

Küre

Küre oldukça sakin bir ilçe. Girişte otomobil tamircileri karşılıyor sizi. Küre, madenler özelleşmeden önce bölgenin en büyük ilçelerinden biriymiş. Civarda kamp kurabileceğiniz pek yer bulunmuyor. İlçe çıkışına doğru yer alan maden nedeniyle sakin bir konaklama alanı bulabilmek için biraz daha uzaklaşmanız gerekiyor . Ecevit Hanı bahçesi gayet uygun, merkezden yaklaşık 7 km uzaklıkta yer alıyor. Engin bey (1994-1999-2004 yılları Küre Belediyesi Başkanı) ile tanışmak planlarım arasındaydı, doğruca Ecevit Han’a doğru ilerliyorum. Kendisiyle rotaya, Kastamonu’ya dair keyifli, uzun bir sohbetimiz oluyor.

Ecevithan

Ecevit Hanı da rota üzerinde ayrıca görülmesi, vakit ayrılması gereken yerler arasında. Kastamonu Valiliği tarafından “İnebolu’dan Ankara’ya Atatürk ve İstiklal Yolu” kapsamında, mümkün olduğu kadar aslına uygun olarak tekrar inşaa edilen han Milli Mücadele döneminde yöre kadınlarının kağnılarla ilerlerken dinlendikleri ilk noktalardan biri olma özelliğine sahip. Seydiler Yumurtacı Hüseyin Ağa, Üyük, Ödemiş gibi on altı adet daha han varmış eskiden bu alanda. Şimdilerde sadece Ecevit Hanı restore edilerek turizme kazandırılmış durumda. Rotanın devamı da yine hemen hanın karşısından devam etmekte.

İstiklal Yolu – 3. Gün: Seydiler’den Kastamonu Cumhuriyet Meydanı’na

Küre’ye vardığımda ufak ufak toplanan bulutlar toplanıyordu. İlk iş tekrar hava kontrolü yapıyorum. Günün aydınlanmasıyla yola koyuluyorum.  Amacım mümkün olduğu kadar erken bir şekilde Seydiler’e varmak. Küre’den ayrıldığımı haber verip başlıyorum Ecevit Hanı karşısından yürümeye. 1000 metreden 1360 metreye doğru yaklaşık 6 kilometrelik dik bir çıkış başlıyor. Molaları daha kısa tutmaya karar veriyorum. Rotanın en yüksek noktasına ulaştığımda keyifle manzaranın tadını çıkarıyorum. Sonrasında ise iniş başlıyor artık. Beklediğimden daha erken Seydiler’e varacağımı anlayınca yol üzerindeki bir kahvehanede duraklıyorum yorgunluk çayı için. İçeri girer girmez “jandarma seni sordu” diyorlar. Telefonumu açar açmaz mesaj düşüyor. Seydiler İlçe Jandarma Komutanlığı beni bekliyor. Çayın arından tekrar düşüyorum yola. Hemen çıkışta 4 tane köpek yol boyunca takip ediyor beni. Orman, yol, iniş, çıkış derken kilometrelerce yürüyoruz beraber. Ne yapsam ayrılmıyorlar yanımdan uzun bir süre. Mola verdiğim bir sonraki noktada, dere kenarında ikisi ayrılıyor, diğer ikisi hala benimle devam ediyor Seydiler’e kadar. Benzin istasyonuna vardığımda, istasyona giriyor köpekler için yiyebilecekleri bir şeyler rica ediyorum. Memnuniyetle yardımcı oluyorlar.

Benzin istasyonuna bağlı restoranın bölgenin en güzel yemeklerini yaptığını anlatıyor içeridekiler. Sade bir soda ve çayın şimdilik yeterli olduğunu söylüyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı tarafından Seydiler’e yapılan Şehit Şerife Bacı Anıt Mezarı tam istasyonun karşısında duruyor. Bir kaç fotoğrafını çekiyorum. Çıktığımda köpeklerin gittiğini görüyorum. Çataltepe, Ödemiş, Gücü, İmrenler Höyüğü derken Seydiler yolun ucunda görünüyor. Bir yandan da zihnimden yola devam etsem Kastamonu şehir merkezine ne kadar sürede varabileceğimi hesaplıyorum.

Seydiler

Seydiler Küre’den daha küçük bir ilçe. İlçede tarım ilaçları, tohum ve tarım gereçleriyle ilgili bir çok dükkan bulunuyor ve özellikle siyez buğdayı (Triticum boeoticum türünden yabani buğday türünün kültüre alınmış formu. Bkz. Vikipedi) konusunda öne çıkıyor. İlçede siyez ürünlerinin satışını yapan iki dükkan var. Bunlardan bir tanesine uğruyor, ürünleri inceliyorum. Son 1-2 yıldır orantısız bir şekilde fiyatları artış gösteren siyez ürünlerine oldukça talep olduğunu, yiyenlerin bir çok hastalığa deva bulduğunu söylüyorlar.

Çantamı doğrudan Şehit Şerife Bacı Kültür Evi’ne bırakıyor, hemen karşısındaki Seydiler İlçe Jandarma Komutanlığı’na geçiyorum. Planladığımdan 4 saat kadar erken varmanın verdiği rahatlıkla uzun uzun sohbet ediyorum. Tarpımın bir önceki gece epey hasar almış olması nedeniyle Şehit Şerife Bacı Kültür Evi’nde kaldığımı belirtip sonraki gün hakkında bilgi veriyorum. Hazır Kastamonu’dayken elma ekşisi içmezsem olmazdı. Notlarımı toparladıktan ve sonraki günün planlamasının üzerinden geçtikten sonra kısa ve derin bir uykuya bırakıyorum kendimi. Uyanıp Kültür Evi’nin yemek bölümüne doğru geçiyorum.

Şehit Şerife Bacı Kültür Evi

Şehit Şerife Bacı Kültür ve Sanatevi Yapma ve Yaşatma Derneği Başkanı Emekli Öğretmen Şerife hanımla karşılaşıp sohbet ediyoruz hem rota hem de Seydiler hakkında. 17 Temmuz 2010’da temeli atılan Şehit Şerife Bacı Kültür ve Sanatevi Şehit Şerife Bacı‘nın 90. ölüm yıldönümüne (25 Ağustos 2011) yetişecek şekilde planlansa da bazı aksaklıklar nedeniyle biraz gecikme yaşanmış. Şimdilerde Kastamonu’nun geleneksel konut anlayışını olanca güzelliğiyle yansıtıyor. Kültür Evi içerisinde tarihi yansıtan kıyafetler, araçlar ve fotoğraflarla geçmişe tanıklık ediyorsunuz.

Kastamonu

Ertesi sabah oldukça sisli bir güne uyanıyorum. Hazırlıklarımı yapıp yola koyuluyorum. Güneş iyice kendini hissettirdikçe dağılıyor sis ve yeşilin tonları kendi renklerinde etrafınızı sarıyor. Yol üzerinde pek yerleşim yok. Bir kaç kilometrede, bazen daha da sık aralıklarla çeşmeler buz gibi sularıyla yolunuzda beliriyor. 6 km boyunca 2 saate yakın sürecek bir çıkışla birlikte 1200 metre civarında buluyorsunuz kendinizi. İnişle birlikte yol bir hayli bozulmaya başlıyor. Kimi zaman dere yatağında yürüyorsunuz, kimi zaman da çöpler arasında. Ara ara çıktığınız araç yolu keyfinizi bir hayli kaçırıyor. Ahmetbey, Oyrak, Kırcalar derken 5. Jandarma Eğitim Alayı’nı görüyorsunuz. Hemen yanıda da dolmuş hareket noktası yer alıyor. Kısa bir mola veriyorum burada ve Balabanağa Çiftliği’ne varacağım saati bildirmek için telefonumu açıyorum.

Rotanın buradan sonrası oldukça sıkıntılı. Bir kısmı üniversite alanı içerisinde kaldığı için tel örgülerle engellenmiş. Kastamonu Daday Yolu ve sonrasında Çevre Yolu’nu kesip ormanlık alana geçiş yapmanız gerekiyor. Artık İstiklal Yolu üzerinde değilsiniz ve yürüyüş bir hayli keyifsizleşiyor benim için. Hatta bir noktadan sonra şehir çöplüğüne paralel yürüyorsununz. Memnun olduğum tek konu bir önceki gün yola devam etmemiş olmam. Hava kararmaya başladığında çöplük etrafındaki köpeklerin, bölgede çöpleriyle iz bırakmış insanların sorun çıkaracağını tahmin etmek güç olmasa gerek. Şehir merkezini görür görmez duruyor ve etrafı inceliyorum. Amacım panoramik bir fotoğraf çekmek. Yüksekçe bir nokta bulup çekim yapıyor ve dikine tekrar yarık içerisinden ilerleyen yola iniyorum. 20-30 dakikalık bir yürüyüşün ardından kale ve mezarlık karşıma çıkıyor. Bir kaç fotoğraf da burada çektikten sonra Cumhuriyet Meydanı’na doğru ilerliyorum. Atatürk’ün Kastamonu ziyaretindeki önemli duraklardan biri olan Şeker Köprü’yü geçip meydana varıyorum. Eski çarşısı ve tarihi konakları gösteren tabelaları izleyerek rotayı tamamlamanın verdiği mutluluğu sonuna kadar yaşıyorum.

Balabanağa Çiftliği

Şehir merkezinden saat başı kalkan Daday araçlarına doğru ilerliyorum. Yaklaşık 30-35 dakikalık yolculuğun ardından Balabanağa Çiftliği tabelaları önünde iniyorum. Balabanağa Çiftliği, Daday‘ın İnciğez Köyü‘nde, koruluk bir tepenin hemen yamacında yer alıyor. Çiftlik sınırları içerisinde her birinin 400 yıldan daha eski olduğu bilinen konak, çeşme, tarihi Türk hamamı, tahıl ambarı gibi ek üniteler yer alıyor. Balabanağa Konağı, ahşap-kargir karışımı bir teknikle 1636 yılında yapılmış. Zemin kat duvarları yer yer ahşap dikmelerle desteklenmiş yığma taş ve kerpiç olan konağın üst kat duvarları kerpiç dolgulu, sıvalı ahşap karkas olarak yapılmış. Çiftliğin fotoğraflarını çekip uzun uzun sohbet ediyoruz. Çiftlikte geçirdiğim zaman ise bir diğer yazının konusu artık.

Toparlamak gerekirse, 95 kilometrelik İstiklal Yolu çoğunlukla oldukça keyifli bir seyir haline sahip olsa da işaretlerdeki sorunlar rotayı zor olarak nitelendirmeyi gerektiriyor. Solo yürüyüş için pek uygun olmayan rota için her şartta güvenlik önceliğiniz olmalı. Su kaynakları konusunda bölge oldukça bonkör ve yerleşimler arasındaki mesafe riskli değil. Büyük ve küçük baş hayvanların çayırlara salınmasıyla birlikte çoban köpekleri de dikkat edilmesi gereken konulardan biri haline gelecektir. Köylerde karşınıza çıkacak bol miktarda kangal köpeği az çok size fikir verecektir. Bunun yanı sıra, orman içi yollarda bolca yabani hayvan izine rastlayacaksınız. Hem yürüyüşlerde hem de kamplarda bu konuda ayrıca dikkatli olmalısınız. Ultra-light bir ekipmanla 2 günde rahatlıkla rotayı tamamlayabilirsiniz. Ancak, normal şartlarda 7, organizasyonlar içerisinde 4 gün (3 gece kamp, 4 gün yürüyüş) olan rota için benim önerim 3 günlük bir yürüyüş (2 gece kamp, 3 gün yürüyüş). Toplamda 16 saatlik bir yürüşü (~5.5 km/h) kendinize göre ayarlayarak rota için alternatif planlar da oluşturabilirsiniz.

Şimdiden keyifli seyirler.

Hey! Bir dakika!

Yeni içeriklerden haberdar olmak ister misin?


Kayıt Ol!

Etiketler

Yorumlar

Yazıyla ilgili düzenleme gönder!