Aktüel

Büyük Anadolu Yürüyüşü

Yayın tarihi: Kelime sayısı: 2148

Hatırlar mısınız Büyük Anadolu Yürüyüşü’nü? Kervanlar Anadolu’yu Vermeyeceğiz diyerek kadınlı erkekli, çoluklu çocuklu, kimi yayan kimi deve sırtında yola çıkmışlardı. Hatırlayabildiniz mi? İşte bugün, o Büyük Anadolu Yürüyüşü‘nün 6. yıl dönümü. Anadolu’yu vermemek, her canlının doğuştan sorgulanamaz ve sömürülemez bir şekilde sahip olduğu yaşam hakkını korumak için hareket eden sekiz kervanın mücadelesiydi bu yürüyüş. İlk hareket Artvin’de başladı. Sekiz kervandan biri olan ve Artvin’den yola çıkan Doğu Karadeniz Kervanı ile başlayan yürüyüş, Güney Ege, Mezopotamya, Batı Akdeniz, Ege, Doğu Akdeniz, İç Anadolu ve Trakya Kervanlarının 40 gün 40 gece yürüyerek Ankara’ya varmasıyla son bulacaktı. Kervanlar türlü zorluklar yaşasalar da her şeye rağmen bir çok kazanımla sonuçlandı hareket. Mesela, Türkiye Su Meclisi etrafında örgütlenen Anadolu’yu Vermeyeceğiz hareketinin bizzat düzenlediği ve parçası olduğu basın açıklamalar, raporlar, paneller ve iptalini sağladığı davalar kazanımlardan bazıları. “Anadolu’nun İsyanı” adlı kısa filmle Hidroelektrik santrallerine (HES) karşı da etkin bir muhalefet oluşmasına ek olarak, özellikle 24 Ocak 2011’de “Tabiatı ve Biyoçeşitliliği Koruma Yasa Tasarısı“nı protesto etmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin önünde 850 kişinin katılımıyla gerçekleştirilen ve yüzlerce dernekle sivil toplum örgütünün de destek verdiği basın açıklamasının büyük ses getirmesi de cabası.

Büyük Anadolu Yürüyüşü

Rize (Şenöz Vadisi), İzmir, Antalya, Batman (Hasankeyf), Edirne, Erzurum, Kastamonu (Loç Bölgesi)’dan hareket eden kervanların Ankara’ya varmasıyla sonuçlanacak bir yürüyüş olarak Türkiye Su Meclisi ile başladı. Kendisini “16-17 Ocak 2010 tarihinde Rize İkizdere’de bir araya gelerek, suyun kamu tarafından sahiplenilmesini sağlayacak su politikalarının hayata geçmesi için mücadele eden sivil yapılar ve bireyler” şeklinde ifade eden meclis yayınladığı manifestoda; insanların, şirketlerin veya devletlerin doğanın kadim dengesini ve işleyişini bozacak herhangi bir tasarrufta bulunamayacağını, “sürdürülebilir kalkınma”, “koruma kullanma dengesi”, “üstün kamu yararı”, gibi kavramlarla maskelenerek doğanın sömürülemeyeceğini ve tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yıkıcı sonuçlar doğuran uygulamalara müdahale etmenin bir zorunluluk haline geldiğini paylaşmıştı. Şu anda siteye erişim sağlanamadığı için doğrudan manifestoyu paylaşmam mümkün olmadı. Manifesto paylaşımı ve kervanların hareketinin ardından Supolitik Çalışma Grubunu tarafından yöneltilen eleştirilere cevaben “Türkiye Su Meclisi, son zamanlarda artan bir ivme ile sistemli bir karalama kampanyasının odağı haline getirilmiştir. Meclis üyeleri, yapılan ithamları derin bir üzüntü ile izlemektedir… Türkiye Su Meclisi, yaşadığımız toprakların acımasızca katledildiği ve kapitalist sistemin emrine sunulduğu bir dönemde, HES’lere karşı mücadele eden tüm tarafları itidal, saygı ve birlik beraberlik içinde hareket etmeye davet etmektedir.” cümleleriyle son bulan bir metin yayınlamıştı.

Büyük Anadolu Yürüyüşü başlarken…[2] başlıklı yazıda Supolitik Çalışma Grubu‘ndan Gaye Yılmaz‘la yapılan röportaja ulaşabilirsiniz.

Büyük Anadolu Yürüyüşü’nün Talepleri Nelerdi?

Hareketin sözcüsü Pervin Çoban Savran (Sarıkeçililer Derneği Başkanı), “Var olan idari sistemin, taleplerimizi karşılayacağına dair artık inancımız kalmadığından halk olarak bu gidişe dur demek ve kendi yaşam hakkımızı savunmak için ayağa kalkıyoruz. Nisan 2011 itibariyle vadilerden, köylerden, kasabalardan, şehirlerden yola çıkarak, Türkiye’nin dört bir yanından yol alacak kervanlar halinde Ankara’ya yürüyeceğiz. Taleplerimiz yerine getirilene kadar geri dönmeyeceğiz. Doğanın hassas dengesini korumanın, insan olarak vicdani sorumluluğumuz olduğunu düşünen herkesi bu hareketi desteklemeye çağırıyoruz.” sözleriyle eylem çağrısı yapmış ve öncelikli taleplerini şöyle sıralamıştı:

  • Doğayı bir meta olarak gören kalkınma modeli terk edilmeli, “doğa anamızın yaşama hakkı” anayasal güvence altına alınmalıdır.
  • “Her insan doğduğu yerde doyabilmeli” ilkesinden yola çıkarak, kırsalda yaşayan insanların büyük kentlere göçünü engelleyecek ve geleneksel yaşam biçimlerimizi destekleyecek düzenlemeler hayata geçirilmelidir.
  • Kırsal yaşamımızı, kültürel mirasımızı ve biyolojik çeşitliliğimizi tehdit eden, kâr hırsıyla hazırlanmış hidroelektrik santral (HES) ve baraj projelerinin tamamı durdurulmalıdır. Bugüne kadar yapılmış uygulamaların doğal alanlarımız üzerinde yarattığı yıkımı giderecek çalışmalar acilen başlatılmalıdır.
  • Ormanlarımızın yok olmasının önünü açacak 2B yasal düzenlemeleri derhal geri çekilmeli, ormanların özelleştirilmesine dair hazırlıklar durdurulmalıdır.
  • Ne koruma alanlarını, ne tarım alanlarını ne de canlı yaşamını dikkate alan madencilik faaliyetleri durdurulmalı, bu faaliyetlerin ekosistem üzerindeki etkisi göz ardı edilerek verilmiş tüm maden ruhsatları iptal edilmelidir.
  • Toprakların verimsizleşmesine, temel geçim kaynağı tarım olan köylünün yoksullaşmasına ve su kaynaklarının aşırı kullanımına neden olan yanlış tarım politikaları terk edilmeli; tüm tarımsal faaliyetlerde doğanın dengesini gözetilmeli ve doğru yerde doğru ürün ilkesi benimsenmelidir.
  • Tüm canlı yaşamını tehdit eden hibrit tohumların, GDO’lu ürünlerin ve üretimde kullanılan her türlü kimyasal maddenin kullanımı durdurulmalıdır.
  • Bizden önce bu topraklarda yaşamış onlarca uygarlıktan günümüze miras kalan Hasankeyf gibi nice kültürel zenginliğimizi tehdit eden projeler ve uygulamalar derhal durdurulmalıdır. Sadece bize değil tüm insanlığa ait bu değerler itinayla korunmalı, gelecek kuşaklara en iyi şekilde aktarılması için gerekli çalışmalar acilen başlatılmalıdır.
  • Sosyal ve ekolojik maliyeti gözardı edilerek planlanan ve şehirlere daha büyük göç dalgalarının gelmesine yol açacak otoyol, köprü ve konut projeleri durdurulmalı, karbon salınımını azaltacak demiryolu ulaşımı geliştirilmeli ve yaygınlaştırmalıdır.
  • Var olanlara her geçen gün bir yenisi eklenen, doğaya verdikleri zarar tartışılmaz termik santraller ve nükleer santral yatırımları derhal durdurulmalıdır.
  • Çevre ve Orman Bakanlığı‘nın izniyle, doğayı yok eden şirketler tarafından finanse edilen özel firmalar tarafından hazırlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporları ve buna izin veren ÇED Yönetmeliği derhal iptal edilmelidir. Doğanın hassas dengesi, kamuoyu vicdanı, sivil toplum kuruluşları ve yerel halkın kanaatinin dikkate alınmadığı hiçbir projeye onay verilmemelidir.
  • Tüm koruma alanlarını ticari yatırımlara açan Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı geri çekilmeli, Yenilenebilir Enerji Kanunu derhal iptal edilmelidir. Varolan koruma alanlarının statüleri güçlendirilmeli; biyolojik çeşitliliği korumak için önemli doğa alanlarına hızla koruma statüsü kazandırılmalıdır.
  • Özel şirketlerin ve kamu kurumlarının doğayı katletmesinin önünü açan “kirleten öder” mantığı ve uygulaması terk edilmeli, doğaya zarar verenlerin ağır cezalara çarptırılmasını öngören yasal düzenlemeler hayata geçirilmelidir.
  • Yaptığı yatırımlarla doğanın dengesine müdahale eden icracı bir kuruluş niteliğindeki Devlet Su İşleri (DSİ) ile doğayı korumakla yükümlü Çevre ve Orman Bakanlığı‘nı aynı çatı altında birleştiren yapı derhal değiştirilmelidir. Çevre ve Orman Bakanlığı, şirketlerin çıkarlarını savunmak yerine; asli görevi olan, doğayı koruma görevini yerine getirmelidir.

Kaynak: Doğa İçin Büyük Anadolu Yürüyüşü 12. Gününde

Çağrıyla birlikte kervanlardan ilk olarak Doğu Karadeniz Kervanı yola çıkmış, hemen ardından 9 Nisan Cumartesi günü Yuvarlakçay’dan at arabaları ile Güney Ege Kervanı harekete geçmişti. 10 Nisan Pazar Hasankeyf’ten yola çıkan Mezopotamya Kervanı, 12 Nisan’da Antalya’dan yola çıkan Batı Akdeniz Kervanı’nın peşi sıra Marmaris, Akçaova, Datça, Bodrum ve Yuvarlakçay’dan katılan yürüyüşçüler 16 Nisan’da Muğla’da Sınırsızlık meydanında birleşmiş ve Ankara’ya doğru ilerlemeye başlamışlardı. 16 Nisan’da Antakya’dan hareket eden Doğu Akdeniz Kervanı’nı 17 Nisan’da İzmir Bornova Meydanı’ndan yola çıkan Ege Kervanı izlemiş, Trakya Kervanının 24 Nisan’da Enez’den yola çıkması ve 2 Mayıs’ta İstanbul’dan geçmesi planlanmış, İç Anadolu Kervanı 5 Mayıs’ta, Avanos’tan hareket etmişti. Kervanların hareketi elbette bir çok engelle karşılaştı. Doğu Akdeniz Kervanı Mersin’in Gülnar beldesinde engellenmiş, ardından bir araya gelen kervanlar 21 Mayıs günü Ankara’ya doğru hareket ederken Gölbaşı İlçes’nde önü polis tarafından kesilmişti.

Ankara girişinde devam eden direnişte şu basın açıklaması paylaşılmıştı.

“Bizler derelerimizin HES şirketlerine, dağlarımızın madencilere, ormanlarımızın arazi talancılarına, temiz havamızın nükleer ve termik santrallere, yerli tohumlarımızın hibrit ve GDO’lu tohumlara, yerli ırk hayvanlarımızın ithal ırk hayvanlara kurban edilmesine göz yumamazdık.

Binlere yıllık kültürel mirasımızın yok edilmesine sessiz kalamazdık. Doğal varlıklarımızı bir rant kapısı olarak gören yanlış enerji ve kalkınma politikalarını protesto etmek, yok edilen doğamızı ve kültürümüzü yaşatmak amacıyla 2 Nisan’da başlattığımız Büyük Anadolu Yürüyüşü kapsamında, Türkiye’nin 11 ayrı bölgesinden yola çıkan kervanlar halinde binlerce kilometre yol yürüyerek 20 Mayıs’ta Ankara Gölbaşı’na geldik.

50 gün süren uzun bir yolculuğun ardından toplandığımız Gölbaşı’nda, Ankara öncesinde kat etmemiz gereken son etapı birlikte yürümek için yola çıkacakken polisin hukuk dışı engellemesiyle durdurulduk.

50 gün boyunca hiçbir engellemeyle karşılaşmadan, hiç kimseye zarar vermeden ilerlemişken yolculuğumuz Ankara sınırında anlaşılmaz şekilde kanun dışı ilan edildi.

Kadın erkek yaşlı çocuk yüzlerce insan polis barikatlarıyla engellendiğimiz alanda sağanak yağmur altında saatlerce bekletildik. Yağmurdan korunmak için kurmaya çalıştığımız çadırlarımızdan bazıları polisler tarafından kırılarak kullanılmaz hale getirildi.

Yürümemize izin verilmemesi üzerine oturma eylemi başlattık. Bu gün eylemimizin dördüncü günü.

Kendi tercihimiz dışında Ankara Konya yolu 24. kilometrede otoban kenarındaki bu boş arazide konaklamak zorunda bırakılıyoruz. Kampta yaşayan onlarca insanın tuvalet ihtiyaçlarını karşılamaları için yardım olarak gönderilen seyyar tuvaletlerin kamp alanına girişi dahi polis tarafından engelleniyor.

Yürüyüşümüze izin verilmemesi nedeniyle zor şartlar altında çadırlarda yaşamak zorunda bırakılan bizlere destek vermek için gelen araçların kamp alanına girmesi engelleniyor.

Hiçbir taşkınlık yapmayan, kimseye en ufak zarar vermeyen duyarlı ve barışçıl insanlar olan bizler, bir suç işlemişiz gibi yüzlerce polis ve demir bariyerlerin kuşatması altında zor şartlar altında yaşıyoruz.

Kamp alanımız yüzlerce çevik kuvvet polisi ve onları taşıyan araçlarla kuşatıldığından yakınımızda bulunan petrol tesisine gelen insanlar tesislere girmek istemiyor. Konukseverliğini bizden esirgemeyen tesisin masaları polis memurları tarafından doldurulduğundan her gün zarar eden tesis de bizler gibi mağdur ediliyor.

Bu insanlık dışı uygulamaya maruz kalan bizlere destek veren, kamp alanımıza gelip bizi ziyaret eden herkese gönülden teşekkür ediyoruz.

Haklı davamızı, Ankara’da feryatlarımıza kulak tıkayanlara ve kamuoyuna anlatmak için çıktığımız yolculuğumuza, hiçbir resmi tebligat gösterilmeden konulan bu kanunsuz engelin acilen kaldırılmasını istiyoruz. Bu konuda gereğinin yapılması için yetkilileri sağduyuya davet ediyor tüm kamuoyunu davamıza destek vermeye çağırıyoruz.

Büyük Anadolu Yürüyüşü’nde geçirdiği kazada ağır yaralanan arkadaşımız Berkay Kuyzu‘ya ve yakınlarına geçmiş olsun dileklerimizi sunuyor bir an önce sağlığına kavuşup aramıza katılmasını diliyoruz.”

Anadolu’nun İsyanı

Hey! Bir dakika!

Yeni içeriklerden haberdar olmak ister misin?


Kayıt Ol!

Etiketler

Yorumlar

Yazıyla ilgili düzenleme gönder!