16-17 Ocak 2010 tarihinde, Rize’nin İkizdere ilçesinde Türkiye’de uygulanan su politikalarının mağdur ettiği insanlar bir araya gelerek düzenledikleri ilk genel kurul toplantısında Türkiye Su Meclisi‘ni kurmuştu. Türkiye’nin dört bir yanından gelen sivil oluşumlar ve bireylerin katılımıyla gerçekleştirilen toplantıda Yürütme Kurulu Üyeliği’ne Çanakkale’den Güneşin Oya Aydemir, Muğla’dan Berna Babaoğlu Ulutaş, Konya’dan Pervin Çoban, İstanbul’dan Güven Eken ve Ümit Gürses, Rize’den Kadem Ekşi, Antalya’dan Hediye Gündüz, Artvin’den Bedrettin Kalın ve Zonguldak’tan Yakup Okumuşoğlu seçilmişti.
17 Ocak 2010 tarihinde İkizdere’de hazırlanan “Su Manifestosu“nun imzalanması Türkiye Su Meclisi üyeliğinin ön koşul olmuştu. Suyla ilgili yanlış uygulamaları engellemek, bu konuda farkındalık oluşturmak amacıyla aktif çalışmalar yürütmeyi amaçlayan Türkiye Su Meclisi, akarsuları boşa akan kaynak olarak gören ve bunu bir gelir kapısı olarak değerlendirmek isteyenlere karşın doğada tek damla suyun bile ne kadar önemli olduğunu ve boşa akmadığını dile getirmekteydi.
Yeni bir su çerçeve yasasının hazırlanması, Elektrik Piyasası Kanunu‘nda tadilat yapılması, DSİ Teşkilat ve Vazifeleri Kanunu‘nun değiştirilmesi, suyun ekolojik etki ve katkısını esas alan entegre havza planlaması yapılmadan uygulamaya sokulmuş tüm projelerin durdurulması için çalışmayı amaçlamakta. Şu an web sitesine erişim sağlanamamakta. Doğa Derneği, Doğal ve Kültürel Çevre İçin Yaşam Girişimi, İkizdere Derneği, Macahel Vakfı ve TEMA Vakfı gibi üyelere ait web sayfalarında yaptığım aramalarda en güncel içeriğe arşivlenmiş olarak Tema Vakfı web sitesinden ulaşabildim.
Su Manifestosu
Aşağıda 18 Ocak tarihinde kurul tarafından imzalanan manifestoyu paylaşıyorum.
Su, tüm dünyada ve üzerinde bulunduğumuz coğrafyada, yaşamın temel koşuludur. Yaşam, suyla başlamıştır. Su olmadığında sona erecektir. Su alınıp satılacak ticari bir mal değildir, tüm canlıların ulaşmaya hakkı olan doğal bir varlıktır.
Türkiye’nin dereleri, nehirleri, gölleri ve yer altı suları son elli yıldır artan bir hızla talan edilmektedir. Kısa bir süre içinde, Marmara Denizi’nden daha büyük bir göl alanı kurutulmuş, yüzlerce nehir ve derenin doğal işleyişi bozulmuş, yer altı sularımız onlarca metre aşağıya inmiştir. Bu nedenlerle, sayısız canlı türünün nesli tükenmiş, tarım alanları çoraklaşmış, coğrafi belleğimiz parçalanmış ve atalarımızdan miras aldığımız çok sayıda doğal ve tarihi alan sular altında kalmıştır.
Barajlar, hidroelektrik santraller, doğal göllerin kurutulması ve yanlış sulama uygulamaları bu yok oluşun ana nedenleridir. Oysa, insan dahil olmak üzere doğanın her bir zerresi, hayatta kalabilmek için göl, nehir, dere ve yer altı sularının bütünlüğüne, yani sağlıklı bir su döngüsüne muhtaçtır. Durum böyle devam ederse, bu coğrafyadaki yaşam, tarihte hiç görülmediği kadar tehlike altına girecektir. Türkiye’deki bitki ve hayvan türlerinin büyük kısmı yok olacak ve yüz binlerce insan doğdukları toprakları terk edecektir.
Yürürlükteki su politikasının vaad ettiği enerji ve tarımsal kalkınma, aynı politika nedeniyle kaybetmekte olduğumuz değerlerin bir tek zerresinin dahi yerini tutamaz.
Biz Türkiye Su Meclisi’nin kurucuları ve yürürlükteki su politikasının mağdurları olarak aşağıdaki
gerçeklerin altını çiziyoruz:
- Doğa kendi başına vardır ve insan doğanın sadece bir parçasıdır.
- Doğa bir nesne değildir. Kendi kadim kuralları doğrultusunda, değerli bir işleyişe sahiptir.
- Doğa, ticari bir mal haline getirilemez.
- Su, yalnızca doğaya aittir ve onun ayrılmaz bir parçasıdır.
- Su, bulunduğu havzaya aittir. Doğal bir varlıktır, kaynak değildir.
- Su kendini ancak akarak var edebilir ve doğada tek bir damla su boşa akmaz.
- Suyun özelleştirilmesi ve suya efendi atanması kabul edilemez.
- Sürdürülebilir kalkınma, koruma kullanma dengesi gibi ilkeler doğanın sömürülmesi için gerekçe gösterilemez.
- Yaşamın yegâne kaynağı olan doğanın, “çevre” diye tanımlanarak hayatın dışına çıkarılması kabul edilemez.
Kendi var oluşumuza, ait olduğumuz topluma, yaşadığımız gezegene ve gelecek nesillere karşı duyduğumuz vicdani sorumluluğun sonucu olarak, suya ilişkin tüm faaliyetlerde aşağıdaki esasların uygulanması gerektiğini savunuyoruz:
- Doğa hakkı ve buna bağlı olarak su hakkı, insan haklarının gerçekleşmesi için bir zorunluluktur.
- Su, insan dahil tüm canlılar için aynı derecede değerlidir. Suyla ilgili meseleler, ancak böyle bir anlayışın hakim olduğu adalet duygusu ile çözülebilir.
- Su, günübirlik değişen yasal düzenlemelerin öznesi olamaz. Kesin düzenlemelere sahip ekolojik temelli bir su yasası, su ihtiyacının doğru ve adil temini için en temel zorunluluktur.
- Su korsanlığı ile buna aracılık eden hiçbir ulusal veya uluslar üzeri örgütlenmeler desteklenemez.
- Yer altı sularından doğal dolum hızından daha fazlası çekilemez. Kurak iklime sahip bölgelerde salma sulama yapılamaz.
- Suyun havzalar arasındaki veya bulunduğu havza içerisindeki doğal döngüsünü parçalayan faaliyetler oluşturdukları ekolojik, ekonomik ve sosyolojik zararlar nedeniyle kabul edilemez.
- Suya erişim hakkı, toplumun tüm kesimleri için sürekli ve eşit olmalıdır.
Bizler, Türkiye’nin dört bir yanından gelen sivil toplum kuruluşları, hukukçular ve bilim insanları, Rize, İkizdere’de buluştuk. Burada, yukarıda tanımlanan koşullar ve nedenlerden dolayı, Türkiye Su Meclisi’ni kurduk.
Amacımız, doğa hakkını anayasal güvence altına alarak suyun kamu tarafından sahiplenilmesini sağlamaktır. Bu gerçekleşene kadar, tüm hidroelektrik santral (HES), baraj ve drenaj projelerinin, havzalar arası su transferi ve sulama projelerinin karşısındayız. Türkiye Su Meclisi, yukarıda belirtilen esasların tamamı uygulanana kadar çalışmalarını sürdürmeye kararlıdır. Meclis, havadan, topraktan ve sudan aldığımız yaşam enerjisinin, insan eliyle üretilen enerjilerden çok daha önemli olduğunun farkındadır. Türkiye Su Meclisi’nin tüm üyeleri, üzerinde bulunduğumuz coğrafyada kurulmuş bütün uygarlıklara ve bugünün insanına yaşam veren doğanın önünde saygıyla eğilmektedir.
17 Ocak 2010
Rize, İkizdere
Su Boşa Akmaz
Su boşa akmaz sloganıyla hareket eden kurul ile ilgili Büyük Anadolu Yürüyüşü sürecinde Supolitik Oluşumu tarafında çeşitli eleştiriler yöneltilmişti. Bu eleştirileri Supolitik Oluşumu ile ilgili yazı içerisinde ayrıca paylaşacağım. Aşağıda Türkiye Su Meclisi tarafından eleştirilere cevaben yayınlanan Türkiye Su Meclisi’nden Birlik Çağrısı’nı (29/03/2011) paylaşıyorum.
Türkiye Su Meclisi, son zamanlarda artan bir ivme ile sistemli bir karalama kampanyasının odağı haline getirilmiştir. Meclis üyeleri, yapılan ithamları derin bir üzüntü ile izlemektedir.
Son günlerde sanal ortamda yayımlanan bazı yazılar; doğanın katledilmemesi için alınteri ve yüreğiyle ayağa kalkan Anadolu halkını karşısına alarak, sermayenin uzantısı olmakla suçlamaktadır.
Türkiye Su Meclisi, Türkiye’deki HES karşıtlarının topyekün bir rekabet ortamına sürüklenmesinden ve parçalanmasından duyduğu endişe nedeniyle, bu ithamlara yanıt vermek zorunda kalmıştır.
Türkiye Su Meclisi’ni bir araya getiren temel belge, 18 Ocak 2010’da Rize İkizdere’de tüm Meclis üyelerince onaylanan Su Manifestosu’dur. Bu manifestoya göre, Türkiye Su Meclisi aşağıdaki temel ilkeleri benimsemiştir:
- Doğa kendi başına vardır ve insan doğanın sadece bir parçasıdır.
- Doğa bir nesne değildir. Kendi kadim kuralları doğrultusunda, değerli bir işleyişe sahiptir.
- Doğa, ticari bir mal haline getirilemez.
- Su, yalnızca doğaya aittir ve onun ayrılmaz bir parçasıdır.
- Su, bulunduğu havzaya aittir. Doğal bir varlıktır, kaynak değildir.
- Su kendini ancak akarak var edebilir ve doğada tek bir damla su boşa akmaz.
- Suyun özelleştirilmesi ve suya efendi atanması kabul edilemez.
- Sürdürülebilir kalkınma, koruma kullanma dengesi gibi ilkeler doğanın sömürülmesi için gerekçe gösterilemez.
- Yaşamın yegâne kaynağı olan doğanın, “çevre” diye tanımlanarak hayatın dışına çıkarılması kabul edilemez.
- Tüm Meclis üyeleri için bağlayıcı nitelikte olan bu ilkelere göre, Türkiye Su Meclisi, suyun ticarileşmesine veya devlet eliyle tüketimine topyekün karşıdır.
Su Meclisi’nin sermayeden beslendiği ve AB veya benzeri uluslar arası kurumların güdümünde hareket ettiği yönündeki iddialar asılsız ve mesnetsizdir. Meclisin Yürütme Kurulu, oylama yapılarak Genel Kurul üyeleri tarafından seçilmekte ve bu iki organ dışında Meclis adına karar alınan başka bir merci bulunmamaktadır.
Türkiye Su Meclisi, hiçbir zaman, hiçbir ticari oluşumla ortaklık kurmamış, şirketlerden ne bağış talep etmiş, ne de kabul etmiştir.
Kurulduğu günden bu yana Meclis’imiz bir halk meclisidir ve tek gelir kaynağı üyelerimizin aidat ve bağışlarıdır. Meclis’in tüm çalışmaları gönüllü olarak yürütülmektedir.
Türkiye Su Meclisi, siyasi düşünce, dil, din, ırk ayırt etmeden HES’lere ve suyun ticarileşmesine topyekün karşı duruş sergileyen tüm sivil oluşumların üyeliğine açıktır. Tüm üyeler, Meclis çalışmaları hakkında eşit oy hakkına sahiptir ve hiçbir üye tek başına Meclis adına belirleyici olamaz.
Türkiye Su Meclisi, yönergesinde yer alan AB Su Çerçeve Direktifi’ne yönelik eleştirileri Meclis’in Haziran 2010’da Beypazarı’nda gerçekleştirilen toplantısında ele almıştır. AB Su Çerçeve Direktifi ve havza planlaması ile ilgili belirsizlikler nedeniyle bu konu Meclis çalışmalarının tümüyle dışında bırakılmış ve bu karar Genel Kurul’a yazılı olarak iletilmiştir. Özetle, Türkiye Su Meclisi’nin AB Su Çerçeve Direktifi’ni destekleyici bir girişimi hiçbir zaman olmamıştır.
Türkiye Su Meclisi ile ilgili söylemlerden biri de, Büyük Anadolu Yürüyüşü‘nün Türkiye Su Meclisi tarafından yönetildiği şeklindedir. Türkiye Su Meclisi, Büyük Anadolu Yürüyüşü’nün yöneticisi veya yürütücüsü değildir.
Türkiye Su Meclisi, Ocak 2010’da doğa haklarını anayasal güvenceye almak amacıyla kurulmuştur. Bugün pek çok başka sivil insiyatif tarafından da benimsenen bu amaç, bizlere HES’lere karşı mücadele eden tüm kişi ve kurumlarla saygıya dayalı bir ilişki kurma yükümlülüğü vermektedir. Bu nedenle Türkiye Su Meclisi, bu güne kadar kendisini zaman zaman hakarete varan bir çizgide eleştiren oluşumlar da dahil, hiçbir sivil insiyatifin çalışmalarını değersiz kılacak bir söylem geliştirmemiştir.
HES’lere karşı mücadele eden oluşumlar ortak bir kurumsal çatı altında toplanmak istemeyebilirler. Ancak bu oluşumların birbirine kasten zarar vermeye çalışması, hak mücadelesinin temel etiğine aykırıdır.
Meclisimiz’in var oluşuna yönelik haksız eleştiriler ve Türkiye’deki HES karşıtı hareketlerin birbirine adeta düşman edilmek istenmesi, şüphesiz ki yalnızca HES şirketlerini ve onların yandaşlarını sevindirmektedir.
Türkiye Su Meclisi, yaşadığımız toprakların acımasızca katledildiği ve kapitalist sistemin emrine sunulduğu bir dönemde, HES’lere karşı mücadele eden tüm tarafları itidal, saygı ve birlik beraberlik içinde hareket etmeye davet etmektedir.
Türkiye Su Meclisi Yürütme Kurulu
Notlar
Kapanan web sayfaları ile birlikte kaynak niteliğini kaybeden bu ve benzeri çalışmalara yer verip en azından ilerleyen zaman içerisinde söz konusu olabilecek aktif çalışmalara bir zemin oluşturmak amacım. TEMA, Doğa Derneği ve Buğday Derneği‘ne konuyla ilgili güncel bilgi talebiyle e-posta gönderdim (14/04/17) ancak dönüş alamadım.
Güncelleme:
28 Nisan tarihinde TEMA’dan konuyla ilgili bir cevap aldım, aşağıda paylaşıyorum.
Merhabalar,
Türkiye Su Meclisi, 2010 yılında kuruldu ve 2010-2011 döneminde yoğun çalışmalar, eylemler gerçekleştirdi. Odağında Türkiye çapında planlanan HES’leri engellemek ve dereleri korumak vardı. Bu amaç etrafında pek çok çevre kuruluşu, doğa koruma örgütü ve bireyi biraraya getirdi. Medyada ilk dönemlerde eylemleri geniş yer buldu. Hatta AB Parlamentosu’nda bile Meclis üyelerini temsilen bir grup sunumlar paylaştı.Platformun koordinasyonu tamamen gönüllü esasa dayanmakla ve bir yürütme kurulu olmakla birlikte, öne çıkan kurumların başında Doğa Derneği gelmekteydi. Pekçok büyüklü küçüklü grubun içinde yer aldığı Su Meclisi içinde zaman içinde görüş farklılıkları da yaşandı.
2011’de gerçekleşen Büyük Anadolu Yürüyüşü sonrasında bizim bildiğimiz kadarıyla başka bir genel kurul olmadı. Şu websayfası da pek güncel değil ama yine de paylaşmak isterim: http://turkiyesumeclisi.weebly.com/
Su Meclisi ile ilgili daha kapsamlı bilgi almak ve görüşlerine danışmak üzere Doğa Derneği ile bağlantıya geçmenizi öneriyoruz.